Psiko-Onkoloji

Toplumda yaygın olarak görülen kanser hastalığı, kişinin kendi hücrelerinin normalden daha hızlı ve kontrolsüz bir şekilde çoğalmasıyla oluşur. Sağlıklı hücrelerden daha hızlı çoğalan kanserli hücrelerin oluşturduğu yığın, kitle ya da tümör olarak tanımlanır. Kanser oluşumu, vücudun pek çok bölgesinde başlayabilir ve metastaz yani diğer doku ve organlara yayılım yapabilir. Kanser hücreleri, öncelikle yakın doku, organ ve lenf nodlarına ve daha sonra dolaşım sistemi aracılığıyla uzak bölgelere metastaz yapabilir.

Kanser hastalığı kişinin kendisini olduğu kadar ailesini ve yakın çevresini de ruhsal ve sosyal anlamda olumsuz olarak etkiler. Tedavi sürecinin uzun soluklu olması, tedavi sırasında karşılaşılan zorluklar da kişide negatif duyguların ortaya çıkmasını kaçınılmaz hâle getirebilir. Tedavi şekli her ne kadar kişiden kişiye farklılık gösterse de kanser tedavileri hastanın yaşam kalitesini, işlevselliğini, aile ve iş hayatını, cinsel yaşamını, beslenme alışkanlıklarını ve sosyal hayatını etkiler. Tüm bunların yanı sıra tedavinin yan etkileri olan saç dökülmesi ve bazı işlev kayıpları gibi etkenler, hasta tarafından kabullenilmesi zor olumsuzluklardır.

Tedaviye uyum sağlamanın güçleşmesine yol açan bu gibi durumlarda kişinin iç dünyasında yaşadıklarını anlamak güçtür. Kanser hastalığının tanı, tedavi ve ilerleyen dönemlerinde farklı ruhsal ve davranışsal tepkiler göstermesi son derece normaldir. Bu tepkilerin bir kısmı hastalıkla uyumludur. Tepkiler, aile ve tedavi veren ekip tarafından anlayışla karşılanmalıdır. Ancak bazı durumlarda hasta, normal olmayan ve uyumu bozan tepkiler gösterebilir. Bu gibi durumlarda hastanın psikiyatrik açıdan değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi gerekir. Günümüzde onkoloji bölümü ile psiko-onkoloji bölümünü ayrı düşünmek olası değildir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO, DSÖ) tarafından 2008 yılında yayınlanan raporda psiko-onkoloji desteğinin onkolojik tedavi yönteminin bir parçası olması gerektiğini vurgulanmıştır.

Psiko-onkoloji, kanser hastalığının kanser hastalarının, ailelerin ve tedaviyi uygulayan ekibin üzerinde oluşturduğu psikolojik etkiyi araştıran ve kişilere psikolojik destek sunan bilim dalıdır. Kanser tanısı, pek çok kişi için ani gelişen bir tür kriz anlamına gelir. Hastalığın tanısının koyulmasıyla başlayan ve tedavi aşamalarının tümünde görülebilen duygusal ve davranışsal tepkilerin kontrol altına alınması gerekebilir. Kanser hastalarında sıklıkla anksiyete bozukluğu, depresyon, majör depresyon, kişilik bozukluğu ve organik beyin sendromu gibi psikiyatrik bozukluklar görülür.

Bu bozuklukların temel sebebi, daha bebeklik döneminde gelişen yok olma kokusunun tetiklenmesi ile ortaya çıkan, kişinin hayatına karşı oluşan tehdittir. Yıkıcı ruhsal sonuçlara yol açabilen bu durum, zaman zaman farklı psikotik özellikler gösterilmesine de neden olabilir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda psiko-onkoloji tedavisi, kanser tedavisinin son derece önemli bir parçasıdır.

Psiko-onkoloji tedavisi, kişinin kanser tanısı aldığı an başlamalı ve tedavi süresince devam ettirilmelidir. Psiko-onkoloji tedavisinde amaç, hastanın psikososyal uyumunu artırmak ve hastalıkla baş etme becerisini güçlendirmektir. Bu amaçla, bireysel psikoterapi yaklaşımlarının yanı sıra grup terapileri de yapılabilir. Seanslar sırasında kişi, tüm düşünce ve duygularını rahatça ifade edebilir. Ayrıca kişinin kendi gibi diğer insanların da benzer süreçlerden geçtiğini görmesi, onlarla ortak duyguları paylaşılıyor olması, iyileşme sürecine olumlu etki eder.

Böylece kanser hastası kişinin kendine olan güveni tazelenir, sıkıntı hissi ve ruhsal çöküntüsü azalır. Hepsinden önce kişinin kendine olan güveni tazelenir. Kişinin psikolojik olarak güçlü olması kanser hastalığının tedavisine de olumlu yansır.

Kanser Tanısı Sırasında Ortaya Çıkan Tepkiler Nelerdir?

Kanser tanısı alan hastalarda olumsuz duyguların ortaya çıkması son derece normaldir. Hatta bu durum tanının henüz netleşmediği, muayene ve tetkiklerin sürdüğü tanı öncesi dönemde de görülür. Tanı öncesi dönemde normal ya da farklı bir deyişle uyuma yönelik tepki çoğunlukla kaygı iken, kanser tanısı koyulmadan hastalığın semptomlarının geliştirilmesi ya da kanser olasılığının inkar edilmesi normal olmayan davranış şekilleri olarak tanımlanabilir.

Tanı alan kişilerde ise şoke olmak, kendi başına geldiğine inanamamak, hastalığı kısmen inkar etmek, öfke duymak, isyan etmek, suçlamak ve depresif bazı davranışlar sergilemek son derece normaldir. Ancak hastalığı kesinlikle inkar etmek, tedavi almayı reddetmek ya da ölümün kaçınılmaz olduğu gerçeği ile tedavi olmak istememek gibi tepkiler, normal olmayan davranışlar olarak kabul edilir. Tanı aşamasında ortaya çıkan durum ile uyumsuz olan vakalarda kişinin kendisine özgü ihtiyaçlarının uygun tedavi şekilleriyle karşılanması gerekir. Bu noktada kişinin hissettikleri doğru ya da yanlış olarak ayrıştırılmaz. Hastanın hissettiği tüm duygular normaldir ve yargılanmamalıdır.

Kişi de bu süreçte duygularını kontrol etmeye çalışmamalıdır. Ancak kişinin yanlış tanı aldığı fikri gittiği her hekimde tekrar ediyor, kişi gerekli tetkikleri zamanında yaptırmıyor veya hiç yaptırmıyor, medikal tedaviyi yok sayıyor, alternatif ve / veya tamamlayıcı tedavilere yöneliyor ya da tedavi almayı tümüyle reddediyorsa mutlaka bir psikiyatri uzmanından destek alması önerilir.

Bazı durumlarda hastanın kendisi hastalığa uyumlu davranışlar sergilerken ailesi durumu reddedebilir. Bu vakalarda ise ailenin davranışları, hastanın tedavisine engel olmuyor ve hastaya destek oluyorsa problem teşkil etmez, zamanla normalleşerek yoluna girer. Ancak kişinin tedavi olmasını engelleyen davranışlar sergileyen aile bireylerinin mutlaka psikiyatrik destek alması gerekir.

Kanser hastalığının kendisi gibi tedavi yöntemi de kişiye özeldir. Kanser tanısı alan kişi, tedaviye başlamadan önce olduğu gibi tedavi sırasında da içinde bulunduğu duruma bilinç dışı olarak anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi rahatsızlıklarla veya ilkel savunma mekanizmaları geliştirerek tepki gösterebilir. Tedavi sırasında tedavinin getirdiği psikolojik komplikasyonlar da tedavi sürecini etkileyebilir.

Bu gibi durumların varlığında kişinin tedaviye verdiği yanıt olumsuz yönde etkilenebilir, hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilir ya da tedavi sürecinin sekteye uğramasına yol açabilir. Tedavi aşamasında kemoterapinin yan etkilerinden korkmak, saçların döküleceğine ilişkin endişe duymak, kaygılı ve hafif depresif hissetmek normal kabul edilir. Cerrahi tedavi girişiminin kısa süreliğine geciktirilmesi, bu süre boyunca cerrahi dışı medikal tedavi yöntemlerinin denenmesi, uyuma yönelik normal tepkilerdir.

Ancak tedavi sürecini sekteye uğratan uzayan yas tutumu, ameliyat sonrası cerrahi girişime bağlı olarak gelişen reaktif depresyon, uyumu bozan tepkiler olarak tanımlanır.

Kişinin yaşam kalitesinin bir hayli düşmesine neden olan normal kabul edilmeyen tepkiler, tedaviye alınan yanıtı olumsuz etkiler. Yapılan araştırmalar, kanser hastalığının tedavi süreci boyunca ruhsal anlamda güçlü kalan, sosyal açıdan iyi desteklenen, sağlıklı ve güçlü aile ilişkileri olan kişilerin tedaviye daha iyi yanıt verdiğini gösterir. Bu yüzden kişinin gerektiğinde psikolojik destek almaktan kaçınmaması gerekir. Uzman bir hekimden alınan psikiyatrik destek sayesinde kişi, sosyal hayattan ve eğer mümkünse iş hayatından kopmadan tedavi sürecini rahat bir şekilde tamamlayabilir. Böylece iyileşme süreci hızlanırken kişi de kendini iyi ve güçlü hisseder.

Tedavi sınırları içinde normal yaşama dönüş ya da tamamen iyileşme, kişinin hastalığı tamamen yendiğinin göstergesi olarak kabul edilse de kanserin nüks etmesine ilişkin korku ve kaygı hissedilmesi normaldir. Ancak bazı kişilerde kanser hastalığını yenmeye bağlı olarak uyumu bozar nitelikte, şok olmak, inanma güçlüğü çekmek, iyileştiğini inkar etmek, kaygı ve öfke gibi davranışlar görülebilir. Bu gibi durumlarda da kişinin psikolojik destek alması önerilir.

More Articles

  • Cinsel Terapi

    Cinsel terapi, cinsel sorunlar konusunda eğitim almış deneyimli psikiyatristler ve psikologlar tarafından cinsel sorunları olan birey ya da çiftlere

  • Diyalektik Davranışçı Terapi

    Diyalektik davranış terapisi (DBT), sınırda kişilik bozukluğundan (BPD) muzdarip insanlara yardım etmek için tasarlanmış kanıta dayalı psikoterapidir.