Nedir?
Çekingen Kişilik Bozukluğuna sahip hastalar yetersizlik duygusuna sahiptir ve olumsuz değerlendirilmeye karşı aşırı hassasiyet gösterirler. Sosyal etkileşimlerden kaçınırlar. Bu kişiler kendilerini huzursuz, endişeli, yalnız olarak tanımlarlar ve diğerleri tarafından istenmeyen, onlar tarafından dışlanmış hissederler. Toplumun %0.8 ila 6.4’ü arasında görüldüğü düşünülmektedir. Cinsiyet açısından önemli farklar yoktur iki cinsiyette de eşit derecelerde rastlanır.
DSM-V Kriterleri
- Eleştirilme, onaylanmama veya dışlanma korkuları yüzünden kişisel ilişki kurmayı gerektiren işle ilgili etkinliklerden kaçınır
- Seveceklerini kesin olarak bilmedikçe insanlarla ilişkiye girmek istemez
- Utandırılacağı ya da alay edileceği korkusu yüzünden yakın ilişkilerde tutuk davranır
- Toplumsal durumlarda eleştirilme ya da dışlanma düşünceleriyle uğraşıp durur
- Yetersizlik duyguları yüzünden yeni kişilerle tanıştığı ortamlarda çekingen davranır
- Kendisini toplumsal yönden beceriksiz, kişisel açıdan çekiciliği olmayan biri olarak ya da başkalarından aşağı görür
- Utandırıcı olabileceği düşüncesiyle kişisel birtakım girişimlerde bulunmayı göze alma ya da herhangi bir etkinlikte bulunma konusunda isteksiz davranır
Kişilerarası İlişkiler
Kaçınmacı kişilik bozukluğuna sahip kişiler diğerleri tarafından eleştirilme konusunda aşırı hassas oldukları için herhangi bir eleştiri ihtimali bulunan ortamlara girmeyi reddederler. Genellikle sosyal olarak izole olabilecekleri işleri tercih ederler. Diğerleri ile iletişime geçmek zorunda kaldıklarında kısıtlanmış, gergin ve karşıdakinin en ufak tepkisine karşı aşırı hassas halde olurlar. Çoğunlukla ne söyleyeceklerini bilmediklerini ifade ederler ve aptalca bir şey söyleyerek ya da yaparak kendilerini utandıracaklarından korkarlar. Depresif ve yalnız olma ihtimalleri yüksektir. Diğerleri ile iletişime geçmeye aslında son derece ihtiyaç duysalar dahi genellikle kendilerini bu ilişkilerde değersiz hissedecekleri korkusuyla geri çekerler. Diğerlerinden aldıkları herhangi bir pozitif geribildirimi göz ardı etmekte ve diğerlerinin böyle davranmasının tek sebebini ötekilerin kendi yetersizliğini görmemesi olarak görmektedir.
Komorbid & Ayırıcı Tanı
Bu bozukluğa sahip kişiler kronik olarak depresyon yaşamaya eğilimlidir genellikle majör depresyon ve ciddi kaygı bozukluğu tanıları alırlar. Sosyal anksiyete ile çok benzer yanları bulunmaktadır. ancak iki bozukluğu ayırabilecek en önemli fark; sosyal kaygılı insanlar belirli sosyal durumlardan kaçarken, kaçınmacı bozukluğa sahip insanlar direkt sosyal ilişkilerin kendisinden kaçarlar. Aynı zamanda, kaçınmacı kişilik bozukluğuna sahip kişiler sosyal durumlarla ilgili daha ciddi semptomlar sergilerler ve yaşadıkları kaygı düzeyi sosyal kaygı bozukluğuna göre çok daha yüksektir. Ayrıca, bu yaşadıkları kaygı onların günlük yaşam aktivitelerini sosyal fobiye kıyasla daha çok etkiler. Aralarındaki bir diğer fark ise; sosyal fobideki kişiler diğerleri ile iletişime geçmek isterler fakat kaçınmacı kişilik bozukluğuna sahip kişilerde bu istek bulunmaz. İki bozukluk arasındaki temel benzerlikler ise aşağılanma, eleştirilme korkusu ve düşük özgüvendir. Kaçınmacı kişilik bozukluğunun benzer olduğu bir diğer bozukluk ise şizoid kişilik bozukluğudur. İki durumda da kişiler sosyal durumlardan kaçınma sergiler ancak kaçınmacıların aksine şizoidler kendilerini yetersiz ve değersiz görmezler.
Etiyoloji
İkizlerle yapılan çalışmalar kaçınmacı kişilik bozukluğunda genetiğin önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Bilişsel teorisyenlere göre bu kişiler erken yaşam dönemlerinde yaşadıkları bir reddedilmeden ötürü değersiz olduklarına dair işlevsiz bir inanç geliştirmişlerdir bu da onların “Beni kendi ailem dahi sevmeyecekse kim sevecek?” diye düşünmelerine ve diğer insanlara karşı aşırı hassas olmalarına ve sosyal iletişimlerden kaçmalarına yol açmıştır.
Tedavi
Bilişsel ve davranışçı terapilerin kaçınmacı kişiliklere yardımcı olduğu kanıtlanmıştır. Terapide bu kişilere sosyal iletişimler konusunda aşamalı maruz bırakmalar, sosyal yetenek eğitimleri ve sosyal durumlara dair bu kişilerde tetiklenen negatif otomatik düşüncelerinin zorlanması teknikleri kullanılır. Bu kişiler terapiye kabullenme ve ilgi ihtiyaçları içerisinde gelirler. Onları terapide tutmak zor olmaktadır çünkü seanslardan kaçınma eğilimlerine girebilirler. Terapinin en önemli görevlerinden biri danışanın güvenini kazanmak olmaktadır. Güven kazandıktan sonra terapistler sosyal fobi ve kaygı bozukluklarında olduğu gibi davranışsal teknikler uygulamaya başlamaktadır. Grup terapi formatlarının da etkin uygulama sağlandığında yararlı olduğu bulunmuştur. Kaygı azaltan ilaçlar ve antidepresanların da terapiye ek olarak kullanımı fayda sağlayabilmektedir.